22 Mayıs 2016 Pazar

Efsanevi Demir! 💙

Normalde zaten bebekleri seven bir insandım, ama Demir farklıydı. Ilk Elif Ablamin hamile oldugunu ogrenince sevindim tabii, ama minik bir kiskanclik da vardi, ne de olsa o benim Elif Ablamdi, basa gelecek olan o minik insan benden ustun olacakti, dunyanin duzeniydi bu. 😭 Almanya'ya tasinmadan once Demir'in cinsiyetini ogrenecektik, ben de bilemiyordum tabi nereye gidecegimizi, surpriz olacakti. Elif Abla Tolga Abi gelince bir bir dustu benim de jetonum, hastane odasinda bir kiz olacagindan emindim, ama oglan oldugunu duyunca da sevindim, nasil olsa ben fazladan oje surecektim. 😉 Bir yandan da Elif Ablamin oglan annesi olmasini gozum onunde canlandiramiyordum, ama simdi Demir 1 yasini asti, Elif Ablama da oglan anneligi cooook yakisti;) Demir dogarken yaninda olamayan bahtsiz kisilerdenim :(  Demir'in resmini gorunce buyulendim sanki-hayatimda hic bu kadar tatli bir bebek gormemistim😊😊😊  Arasira-tamam, her zaman- annemin babamin basinin etini yiyordum, Demir'e gidelim diye. Sonra Elif Ablam ve Tolga Abim bu duruma "DUR" dediler ve ayarlayip onlar geldiler. Heyecandan gece uyuyamadim, Demir'i gorunce 3 boyutlu Demir bana cooook daha  tatli geldi. Elif Ablam da o zaman anneydi, annelik ona yakismis ve onu iyi yonde degistirmisti. Artik daha bir "abla" idi. Tek kotu yani bazen benim hakkimdaki konularda annemden yana cikmasiydi😁😁😁 Bu 4 gunde bana en onemli gelen ani; Demir'in altini degistirmek!! Ilk once bir emin olamadim, tiksinecek miydim? Buyuk tuvalet miydi? Ama altini degistirirken hic tiksinmedim, buyuk bir keyifle yaptim bu isi. 💩 Sonra biz onlara iki kere ust uste gittik, ilk once Demire yurumeyi ogretmeye calistim, (olmadi😅) Sonra geldigimde Demir 1 yasini gecmisti, onunla oyun oynamistik, sushi yemistik😁 Elif Ablam kadar olamam ama ben de heyecanliyim ve sabirsizim! Elif Ablamin bende özel bir yeri vardi, Demir'in de oyle😊 Daha ona Almanca ogretecegim, resim cizdirecegim, tavsiye verecegim- en cok da kizlar hakkinda hahaaaa!! 😃 Demir sunu bilmedigim ki o her zaman telefonumun ve gonlumun kapak fotografi olacak 😆 Onun her zaman ebeveynleri ve Ezgi Teyzesinden sonra bir de Iyem Tantesi olacak; arasinda daha az yas oldugu, dolayisiyla onun ruhunu ve hislerini her zaman anlayacak! Demir'cim, bu kivircik Tante'ni unutma, konusabildigin zaman her zaman ara ve guven, olur mu???
Iyem Tanten seni çok seviyoooo:p
Kalp, kalp!! ❤❤❤

25 Ocak 2016 Pazartesi

Demir'li bir haftasonu!

"Alarm caliyor. Saat 06:30. Iremnaz kalmiyor. Alarm susuyor. 10 dakika sonra saat 06:40. Alarm caliyor. Iremnaz hala kalmiyor. Saat 07:00. Alarm caliyor. Iremnaz telasla kalkiyor, hazirlaniyor, ucu ucuna tramvaya yetisiyor ve okula gidiyor. Cok heyecanli cunku Almanya'dan Turkiye'ye ucacak bugun. " 
Evet, gunum boyle basladi. Okuldan sonra yegenime cikolata almak icin organik markete ugradim. Eli bos gidemeyiz, degil mi? Markette babamla da bulustuk. Sonra hemen eve gittik, yemek yedik, cantamizi hazirladik ve yola ciktik. Once tramvay, sonra tren, sonra da havaalani. Uçak 45 dakika rotar yapinca biz de havaalanindan bir seyler yedik. Cips ve soguk cay ooh la la:( uçak gelince orada da bir sure bekledik. Neymis? Sabiha Gökçen havaalanindan bildirildigi uzere hava yagisli blah blah blah... 
Sonunda uçak kalkinca kitap okudum, yandaki radyodan muzik dinledim ve selfieler cektim;) Size bir tavsiye: boyle ucuslarda yaninizda saliniz, oyalayici malzemeleriniz  eksik olmasin;) 
Iki bucuk saate indik. Sabiha'da buyuk bir kalabalik... Her yer insan... Neyse bir yolunu bulup kiraladigimiz arabamiza gectik. Oradan hedef: Eryoldaslar! Orada yegenim, Elif Ablam, Tolga Abim ve kediler Kasmir ve Cuce vardi. Saat 00:00. 1 yasindaki yegenim zor uyumus, hepimiz yorgunuz. Tekduze bir sohpet edip hemen yataklara gectik.
Diger sabah saat 09:00. Kendimden beklemesem de 8 saatlik uyku bana yetmis vaziyette uyandim. Annemler de uyandi, kedi sevdik Demir (yegenim) Beyi beklerken. Sonra uyandi, Batman pijamasiyla paytak paytak yurudu. Ilk tepkim: "Aaa kucuk bir adam!" Oldu:) Elif Ablam ile Tolga Abim de uyanmisti, giyindik ve pizzariaya kahvaltiya gittik. Orada guzel bir kahvalti edip biz kuafore, onlar da evlerine gectiler. Kuaforde sacimi duz bir model seklinde kestirdim ve fon cektirdim. Harika oldu;) Ondan sonra babamla restorana gectik. Ondan sonra okul icin bir kitap aradik ve alisveris yaptik. Annemin estetik cerrah ile randevusu vardi, ben Elif Ablamlara gectim, onlar da randevularina gittiler. Demir ile oynadik, Cin Yemegi ve profiterol soyledik. Ben yemem dediysem de Cin Yemginden bayagi asirdim hihi;) Annemler gelirken boza aldilar, ictik, yedik,konustuk. Demir Bey (sagolsun) gece 01:00'e kadar uyumadi. Onu oyalayalim, uykusu gelsin derken biz bittik yorgunluktan:( ama olsun:) Sonunda uyudu;))) 
Pazar gunu gidis gunuydu. Uyandim, annemler alisverise ciktilar ve kedilerle oynayip bir seyler atistirdim. Demir Bey de uyandi, hep beraber Sutis'e kahvaltiya ciktik. Sutis cok kalabalikti, Demir beklerken sıkıldı, mikirdandi. Sonunde yer acilinca siparisleri verdik, Demir sekerlerle oynadi. Cikarken kucuk capli bir enkaz biraktik arkamizda;) Bu yemekte Demir ilk kez limon yedi:) yuzunun ifadesi hala aklimda:))) Eve gittik, Elif ablamla Just Dance oynadik, Demir de olaya dahil oldu;)) Sonra SushiCO ya gittik ve orada veda ettik. Cidden harika bir haftasonu gecirmistik, geride kalan anilar bir daha yasanamayacak kadar guzeldi. Sonra Baklavaciya gidip baklava aldik, orada cok sevdigim Arzu Ablam ve arkadaslariyla karsilastik:)) Sonra havaalani... Uçak rotar yapmadi, bu sefer onmuzde oyalanacagimiz ekranlar da vardi;))) Donunce tatli bir yorgunluk vardi icimizde. Oyle bir yorgunluk ki, sabah 10:30 a kadar uyuduk;) 

8 Ağustos 2015 Cumartesi

Pek Yakında

    Sanıyorum ki Cem Yılmaz'ın "Pek Yakında" adlı filmini herkes izlemiştir. Ama hala izlemeyenler varsa bu yazıda düşüncelerimi paylaşacağım. Film bayağı önce çıktı doğrusu, okullar nedeniyle sinemada izleme şansını kaçırdığım için Türkiye'ye geldiğim ilk anda "Pek Yakında" DVD'si aramaya başladım.
 
 O alışveriş merkezine git, bu dükkanda ara derken DVD'yi köşeye sıkışmış bir şekilde buldum.  Sonunda! Artık eve geçip izlemeye koyulabilirdim!
 
   Çok sağlam bir oyuncu kadrosu vardı doğrusu. Cem Yılmaz, Zafer Algöz, Özkan Uğur, Çağlar Çorumlu, Ozan Güven, Tülin Özen ve Cengiz Bozkurt gibi isimlerden oluşan bu kadronun beni yanıltmayacağına emindim. Film, korsan DVD işleriyle ilgilenen, ama sonra karısı boşanmak isteyince bu işlere tövbe etmiş Zafer'i konu alıyor. Ama bir süre sonra "Şahikalar-Kötülüğün Sonu" adlı eski senaryoyu keşfeden Zafer,bu filmi karısı Arzu ile barışmak için çekiyor. "Bakalım Arzular, Zafer'e dönecek mi?"
   
   Film beklediğimi karşıladı diyebilirim. Ama komedi filmi değildi. Pek Yakında" dan bir "GORA" beklemenizi önermiyorum. Cem Yılmaz'ın da dediği gibi, bu film "Hokkabaz" ve "Her Şey Çok Güzel Olacak" arasında bir tat veriyor. Beni hem güldürdü, hem de duygulandırdı. Ama, duygulandırma kısmı daha ağır bastı sanki. Daha çok içine minik espriler sıkıştırılmış bir dram filmi gibi.

     Herkesin itiraz ettiği olumsuz örnek oluşturulabilecek davranışlar konuşulduğu kadar değildi. Filmin bazı sahnelerinde sigara ve alkol tüketiliyor, ama bunlar rahatsızlık verecek dozda değil.
Filmde küçük küfürler ve argo kelimeler de vardı, ama bunlar da tıpkı sigara ve alkol gibi rahtsız edecek dozda değildi.

    Şimdi gelelim sponsorlara. Bazı yorumlarda yakınıldığı gibi sponsorlar vardı, ama ben bunların o kadar da fazla olduğunu düşünmüyordum.

   Oyunculuk gayet iyiydi, bazı karakterler abartılı davranışlarla karşımıza çıkıyordu. Ama filmi, gerçek bir film yapan da buydu zaten:)

   Sonuç olarak, film gayet iyiydi, zaman kaybı olduğunu asla söyleyemem. İçinde dozunda kullanılmış bir şekilde her şey vardı, ama filmi orijinal yapan da buydu zaten:) Hikayenin tuğlaları ince ve sıralı bir biçimde dizilmiş, oyuncular da gayet iyi seçilmişti. Bir korsan DVD'cinin ailesine verebileceği zarar çok iyi bir biçimce anlatılmıştı. Yakınılan şeyler söylenildiği kadar yoktu. Komedi değildi, dram da değildi, daha çok bir komedi-dram idi. Ama bir komedi-dram olmasına rağmen, filmin sonunda yüzünüzde bir tebessüm bırakma yeteneğine sahipti:)

Umarım yazım kafasında "Pek Yakında'yı izlesem mi?" sorusu bulunanlara ışık tutmuştur. İzleyip izlememek sizin kararınız, ama ben en azından bir göz atın derim:)

Okuduğunuz için teşekkür ederim:) Daha fazlası için bloğumu takip etmeyi unutmayın:)

https://instagram.com/p/srmOu1r5BF/?taken-by=cmylmz
sitesinden alınmış bir görseldir.
 

14 Eylül 2014 Pazar

Hayalin Renkleri

  

     Bu yayınımda size hayal kurmayı ve şanın, şöhretin zararlarını anlatacağım.
     Çoğu insan hayal kurar. Yatmadan önce, sabahları uyanınca, yolda yürürken, hatta müzik dinlerken bile! Çünkü her yerde hayal kurulabilir. Kafanızı bir yere yaslayıp, tüm dertlerinizi unutup, en sevdiğiniz konu hakkında hayal kurmaya çalışın bakalım... Çoğu insanla beraber hayal kurduğunuzu hissedin... Güzel bir his, değil mi? Çünkü insan, hayal dünyasında özgürdür ve kimse ona: "Neden bu hayali kuruyorsun?" demez. 
  
   Tamam, hayal kurun da, hayallerinizin sadece bir gün gerçek olabilecek isteklerinizin olduğunu unutmayın. Hayal kurarken "gerçek" kavramından uzaklaşmayın. O sadece bir "hayal" , "gerçek" değil. 

   Çoğu insanın hayalini kurduğu bir konu ise şan, şöhret ve paradır. Düşünün: çok ünlüsünüz. Cüzdanınızda trilyonlar var. Birçok hayranınız var. Kırmızı halının ve magazinin vazgeçilmezisiniz. Her dakika sizinle ilgili başka bir haber çıkıyor! Bir yere gittiğinizde, en az iki fotoğraf çektiriyorsunuz. Limuzininizden indiğinizde, herkes sizden imza istiyor, medya yanınızda bitiyor. Kendi sözcünüz ve menejeriniz bile var! İki çift laf ettiğinizde insanlar sanki en güzel şiiri okumuşsunuz derecesinde çılgınca alkışlıyor. Şimdi, bu fikir size çok özgürmüşsünüz ve çok güzel bir hayatınız varmış gibi gelmedi mi? Fakat, şan, şöhret ve para sahibi olduğunuzda, özgür değilsiniz ki! Diyetisyeniniz: "Az ye!" diyor, spor koçunuz: "Kaslarını çalıştır!" diyor, psikoloğunuz: "Şöyle düşünme! Böyle düşünme!" diyor, oyuncuysanız bir yönetmen size: "Bu dizi tutmasza seni işten atarım!" diyor, şarkıcıysanız şan öğretmeniniz: "Nefes egzersizi yap!" diyor... Ama siz bu kadar insan size ne yapıp yapamayacağınızı söylerken cüzdanınızdaki o trilyonlara ve binlerce hayranınıza rağmen: "Annem değilsiniz, babam değilsiniz! Bana ne yapacağımı söyleyemezsiniz! Ben böyleyim!" diyemiyorsunuz! Ne kadar acı, değil mi? 
    Zaten, insan ancak bunu içinde en küçük bir korku parçası bile olmadan söylerse gerçekten özgür olur!


  

30 Ocak 2013 Çarşamba

Pes Artık!



   Bu yayınımda size pes ederken ne çok şey kaçırdığınızı anlatacağım. 
   
   Siz: "Artık pes ediyorum!" derken, neler neler kaçırdığınızı bir bilseniz... Aslında ön yargılarınız sizi bu cümleye sürükler. O: "Acaba?" kelimeleri size bunu yaptırır. Ama kendinizi bunlarla sınırlarsanız, özgür olamazsınız ki! İsterseniz size daha detaylı anlatayım:
   
   Bir işe başladığınız zaman,o işe hevesiniz olduğu için başlamışsınızdır. Büyük hayallerle, emeğinizi o iş içine katarak... Pes ederseniz tüm emekleriniz boşa gider... Bir daha o işe dönmek için uzanırsınız, çalışırsınız ama o işe bir daha dönme şansını yakalayamazsınız. Eğer pes etmeseydiniz, o işe geri dönmek istediğiniz zaman zaten o işin içinde oluyor olacaktınız. Uzanmaya çalışsanız bile o zaten elinizde olacaktı. Uğraşmak zorunda da kalmayacaktınız. Ama artık çok geç, değil mi?
   
   Şöyle düşünün, yarım bardak suyunuz var. Bir bardak değil diye üzülür mü, yoksa yarım bardak diye sevinir misiniz? Eğer pes etmeyip, çalışırsak o suyu bir bardak yapamaz mıyız? Pes etmesek, her şeye rağmen bir numara olamaz mıyız? 
   
   Şimdi size daha iyi anlamak adına o pes ettiğiniz işleri düşünmenizi istiyorum... Eminim trilyonlarca iş, ve fırsat dolaşıyordur beyninizde... Şimdi, yeni bir iş içerisindesiniz... Asla "haksız nedenlerle" pes edip, bırakmayın o işi... İşte o zaman özgür ve mutlu olursunuz...